
Küçükken büyüyünce astronot olucam balerin olucam filan hiç demedim.Bale hayalim,ünlü bir balerin olan üst komşumuzun bileklerimi tutup,acılı gözlerle anneme bakarak imkansız hayatım kemikleri çok iri..Hiç sokma bu yola devam edemez demesi ile güzelce rafa kaldırılmıştı.
İlk okulda fark edilen boru sesimin aslında Alto olduğu anlaşılınca bir sğre piyano ve şan dersleri almıştım ama küçücük bir çocuk nota seslerinde bağırmayı ve Mozart çalmayı ne kadar sevebilir ki!? Nefret etmiştim o süreçten..Hemen her Türk insanı gibi kolay yoldan şöhret olmayı hayal etmiştim ve TRT Çocuk Radyo’su seçmelerine katılmıştım..Defalarca söylediğim,artık piri olduğum ve çok çalıştığım için içimi bayan “yineee birrrr güüüülnihal”şarkısı yerine,ani bir kararla okulda öğrendiğimiz ve aslında soprano’lar için ideal olan “küçük çoban”ı söylemeye başlayınca da direkt detone olmuş ve elenmiştim. Bu bende büyük hayal kırıklığı yaratmış olmalı ki uzunca bir dönem elime hiç müzik aleti almadım.Doğru düzgün şarkı söylemedim bile..İlerki yaşlarımda,yazlıkta,içkili ortamlarda söyler oldum.Lise de az biraz söyledim,kendi kendime gitar akorları öğrenip çalma çabalarım oldu ama müzik kariyerim hiç olmadı yazık ki..
Bunu doğru ve bilinçli yönlendirilmediğim için kayıp sayıyorum açıkçası,aşağıdaki hikayede ki gibi hırslı bir annem olsaydı devlet konservatuarı opera bale mezunu olup şu an sahne alabilir miydim acaba?
Anneme hep senin yüzünden altın bilezik bilezik diye kafamı yiyen bir emekli bankacısın bak kriz var o altın bilezik kariyer sitelerinde Mouse tıklamaktan aşındı diye bırbır ettiğimde; hadi ordan çok istesen sen gizli gizli bile girerdin sınavlara,demek ki sana da zor gelmiş,gözün yememiş şimdi bana suç atma! Deyip beni güzelce susturuyor.Haklı olabilirde..

Yaşadığı dönemin efsanesi olmayı başaran operet... O daima sahnede gerçek yaşantısını oynayacaktı. Yunan mitolojisine benzetilen yaşantısını tüm detaylarına kadar herkes öğrenecekti. Ölümü bir bomba gibi düşecek ve herkesi derinden etkileyecekti.
çalışırken ismini Callas olarak değiştirdi. Maria 9 yaşında ilk piyano dersleri ile başladı sanat yaşantısına. 1937'de annesi Afengelya boşanarak, iki kızını yanına alıp tekrar Yunanistan'a döndü. Annesi, ablasından da büyük bir sanatçı yaratmaya çalışmış ama başaramamış, Maria'nin basarisini da bir turlu içine sindirememiştir ve zaten hiç anlaşamadıkları için, Maria ilerleyen yaşlarında annesiyle görüşmeyi kesmiştir.
Sahneye ilk kez on beş yasında, Cavalleria Rusticana'da köylü kızı Santuzza rolü ile çıkmıştır. O dönem Atina'da ulusal konservatuara 16 yaşından küçükleri almadıkları halde Maria Callas girmeyi başardı. Çok genç yaşta okul konserleriyle başladı sahne yaşamına. İnatçı kişiliği daha o yaşlarda kendisini gösteriyordu. Okula başladığının üçüncü yılında ilk ödülünü aldı.
1940 yılında bir tiyatro gurubunda Shekaspeare'in 'tüccar' oyununun şarkılarını söyledi. 1941 yılına gelindiğinde artık profesyonel olarak çalışmalarını sürdürmeye başlamıştı bile. Ne var ki o yıllarda bitmez tükenmez savaşların bir şahidi de Callas olacaktı. 1944 yılında Alman işgalcileri Yunanistan'daki etkilerini yitirecek, yerine ise İngilizler gelmeye başlayacaktı. Callas ise 'dünya savaşları bir yana benim savaşım bir yana' dercesine kendi yaşam mücadelesini sürdürmeyi tercih edecekti. Maria Callas aldığı kararla Amerika'ya dönerek babasını aramaya başladı.
Amerika'da babasıyla yıllar sonra karşılaşmasını anlatan bölüm beni çok duygulandırdı.Kızının geleceğini haber alan baba gelen tüm gemilerden inenlere dikkatle bakıyor.İskelede kızını tanımayı umarak bekleyen yaşlı bir adam hayal edin.Ve Maria indiğinde gerçektende o babasını,babası da kızını şıp diye tanıyor.Sarılıp ağlaşıyorlar..
Aynı yıllarda İtalya'ya giderek uzun bir süre sahne aldı. Müzik yorumcuları ve onu yakından tanıyanlar, Callas'ın asıl kimliğini bu yıllarda bulduğunu söyleyecekti. Maria Callas'ın sesi izleyenleri derinden sarsıyor giderek daha fazla ilgi odağı oluyordu. Çarpıcı güzelliği ve yaşantısı ise medyanın daima kurcaladığı konulardı. Gazete manşetleri sanattaki yaratıcılığını sesini yere göğe sığdıramazken, bir yandan da yaşantısındaki konuları sürekli kurcalayarak skandal konular yaratmayı biliyordu. Gerçi Callas'ın kişiliğindeki 'başına buyruk' yönler buna da malzeme olmuyor değildi. Bir keresinde İtalya Cumhurbaşkanı'nın şerefine düzenlenen operanın öncesi rahatsız olduğunu söylemiş, ancak sahneye çıkmak zorunda bırakılmıştı. Ancak Callas, bildiğini okumaya devam ederek operanın ortasında ses çıkarmadan sahneyi terk edince günlerce konuşulmuştu.
Onun sanatta yükselişine hiç kimse engel olamıyordu. 1952 yılında Emi şirketiyle ilk plak antlaşması yaptı. Bir dönem Londra'da plaklar çıkardıktan sonra 54 yılında tekrar Amerika'ya döndü ve Lu Çino Fiskonti ile çalışmaya başladı.
1969'da ünlü soprano, Medea adlı filmin çekimi için Türkiye'ye geldi, Pera Palas'da kalan ünlüler arasındadır. (Filmin yönetmeni Pier Paolo Pasolini)

Artık hem zenginliğin hem de şöhretin zirvesindeydi Callas.Ne varki madalyonun öteki yüzünde zorlu bir yaşamı da sürdürmek zorundaydı. Belki de bu 'zor' olandı onu böylesine sanata bağlayan ve sesiyle insanları saran yönü. Callas günün birinde dönemin en yakışıklı ve zengin erkeği olarak tanınan Aristoteles Onasis ile tanıştı. Bundan sonra aşkları giderek efsane olacak ve Maria'nın yaşamında önemli yer bulacaktı. Onasis için 1959 yılında kocası Meneghini'den ayrıldı. Onasis’le evlenmeyi düşünüp daha mutlu yaşayacağına inanıyordu. Ne var ki böyle olamayacaktı, fakat daima sevecekti...
Sanat onun varlık nedeniydi. Ama sanatsal yönüne güç veren de aşk değil miydi? Aşk ve sanat vazgeçilmez bir bütündü. Ortada bir tercih sorunu vardı. Ve ağır gelen taraf bu sefer aşktı. Callas operayı, bırakacak kadar seviyordu Onasis'i. Yaşamı ilginç bir dönemece girmişti. Ne yazık ki bu Onda bir daha iyileşemeyen bir iz bıraktı. Onasis onunla evlenme yerine suikast sonucu öldürülen George Kennedy'nin eski eşi olan Jakline Kennedy ile evlendi. Maria'nın, içinden kopan güçlü ses, hüzünlü bir çığlığa dönerek onun yalnızlığına ağlıyordu. Onasis'in evliliğini asla kabullenmedi. Dışta güçlü bir kadınken içte de yaralı kaldı. Aşk vazgeçilmez bir olgu. Ne var ki sonu hiç bir zaman belli değildi. Bir kadına en sadık aşık sanattı. Yaşamı bunu bir kez daha kanıtlamıştı. Maria Callas iki yıl sonra yani 1962'de tekrar konserler vermeye başladı. Sanat yeteneği hala çok büyüleyiciydi. Zaten iki yıllık ayrılık onu unutturmamıştı.
Maria Callas yaşadığı dönemin efsanesi olmuştu. Onun dönemini yaşamayanlar bile onun sesini dinleyince büyüleniyordu. Callas'ın diğer insanlardan farklı duygusal ve duygusallığını asla gizlemeden açıkça yaşıyor olmasıydı. İş sanat olunca kriterleri daima yüksek oldu. Öyle ki bu yönü bazen kendisine olan güvenini bile etkiliyordu.
1974 yılına gelindiğinde Japonya'da son resmi konserini verdi. Bir sonraki yıl alacağı Onasis'in ölüm haberi onu asla bir daha sahnelere döndüremeyecekti. Aşk bir kez daha üstün gelecekti. Ne yazık ki mitolojik son yaklaşıyordu. 1975 yılında Onasis bir dalak operasyonu sırasında ölmüştü.
Aristoteles Onassis, çocuklarının annesi Christina'dan ayrıldıktan sonra primadonna Maria Callas ile uzatmalı aşk yaşamış, ardından Jacqueline Onassis ile evlenmişti. Onassis oğlunu bir uçak kazasında yitirmiş, geriye kalan tek evladı Christina da uyuşturucu ve psikolojik rahatsızlıklar batağından kurtulamamış, henüz 38 yaşında iken uyuşturucu alıp banyosunda ölü bulunmuştu!
Efsane operet için aşk ancak ölümle son bulabilmişti. Onun için oyun asıl şimdi son bulmuştu. Callas Onasis'in ölümüyle dünyaya küstü ve Paris'e yerleşerek yalnız yaşamaya başladı.
Maria Callas geride değeri ölçülemeyecek olan bir miras bırakmıştı. Çıkan bir yazıda 'dişi aslan' olarak tabir edildi Maria. Alkışlar, skandal olaylar, yarı gerçeklerle suçlamalar... Kimisine göre histerik, duygusal ve para meraklısı, kimine göre ise büyük diva olarak tanımlandı. Sıra oyuna nokta koyup sahneden çekilmeye gelmişti. Yunan efsanesi son bulmuştu artık. Geride sadece aşkı ve büyülü sesi kalmıştı. Callas 16 Eylül 1977 yılında kendi apartmanında yalnız başına yaşama veda ederek sahneden ayrıldı.
Callas'ın kalp krizinden ölmediği, bir cinayete kurban gittiği söylenir. Franco Zeffircih, Callas'ın hayatını konu alan filmin hazırlık aşamasında kapsamlı bir araştırma yapmış ve ünlü opera sanatçısının piyanist arkadaşı Vaseo Devetzi tarafından zehirlenmiş olabileceği bilgisine ulaşmıştır.. Cinayet nedeni ise Callas'ın 9 milyon dolarlık mücevherleri... Bu arada 20. yüzyıl operasının efsanevi divalarından olan Yunan asıllı Amerikalı sanatçıya ait 11 mücevher Cenevre'de yapılan bir müzayedede 1 milyon 41 bin euroya satılmıştır..
Maria Callas'ın 1977'deki ölümünün ardından naaşının yakılarak Paris'teki bir mezarlıkta muhafaza altına alındığını, bir süre sonra çalındığını, aynı yıl bulunan küllerin daha sonra Diva'nın vasiyetine uygun olarak Atina'nın güneydoğusunda bir gemiden Ege denizine döküldüğünü idda edenler olmuştur..
Büyülü sesin büyük aşkları ve başarılırı ile süslü hayatı sonlanırken kader ona noktalı değil üç noktalar ve soru işaretleri ile dolu bir son yazmış..Yani varlığı gibi yok oluşu da,insana nasıl olur ya!? Dedirten cinsinden olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder