12 Mayıs 2010 Çarşamba

Kum


İnsanlar kum gibidir her biri aynı gibi görünen ama mikroskop altına alındı mı hiç bir benzerliği olmayan kendine has yapılı dokulu biçimli tanecikler gibi.

Bir o kadar çokturlar. Kimisi kızgın güneşte kalmışçasına yakar elini ayağını kimisi ıslakmışçasına yapışır orana burana kimisi acık yarana kaçar o kadar da korunduğun halde iltihap yapar canin çıkar çıkartana kadar girdiği yerden onu.

Yazıktır ki dostların, sevdiklerin, sevgililerin biç avucun kadardır işte. Bir avuç kumdur onlar ne kadar sıksan da parmaklarını, ne kadar tutmaya çalışsan korumaya çalışsan o avucunun ortasında duran kumu, bulurlar bir yolunu akıp gitmenin parmaklarının arasından..

İşte sende o giden kumlara yaklaştın bu aralar, ellerine yapışıyorsun sanki beni de alın götürün der gibi. Avucumdaki o kum tanesinin kaydığını hissediyorum yine, yakalayamıyorum seni, yüzük parmağımla serçe parmağımın arasındaki boşluktan.

En güçsüz parmakmış yüzük parmağı. Gitar çalarken akor basmakta en zorlanılan parmak. Gözaltı kremi sürerken kullanılması gereken parmak. Baskı yapamaz çünkü… Gitme diyemez sana. Ama direkt kalbe giden tek damarda(sinir) ordan geçer, o yüzdendir ki alyans o parmağa takılır, kalplerin birbirine bağlılığını hatırlatmak için.

Bilmiyorum, bu halkadan atınca kendini dışarıya nereye kaçmayı planlıyorsun?

Bunca zaman geçirdik birlikte, beni tanımıyor musun?

Panikleyince saçmalarım, çok konuşurum bocalarım, elime yüzüme bulaştırır; pişman olacak şeyler söyler, yapar ve de olurum bilmiyor musun? Üstelik sen kincisin, unutmazsın, affetmezsin, o zaman neden buna mahal veriyorsun? Demek ki küsesin geldi senin bana, demek ki kavga etmek yerine suça azmettiriyorsun o çok iyi tanıdığın zaaflı beni...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder