26 Mayıs 2010 Çarşamba

Bu Blog'u Kullanma Kılavuzu

Sevgili Okur,
Vallahi aşağıda yüz bilmem kaç tık dese de,kim n'apsın benim blogumu da demiyor değilim.
Şimdi takipçilerimin hepsi tanıdık esefle kınasanız da bunu itiraf edeyim dedim :)
Blog'a kaydolmazsanız yorum yapamıyormuşsunuz bilginize..
Kaydolmak için: Aşağıdaki izle google kutucuğuna tıklayıp bir account seçiyor ve resminizle,profilinizle filan kaydolabiliyorsunuz.Sonra gelsin yorumlar..
Onun dışında facebook ve twitter bağlantıları mı da koydum.
Friendfeed kullanmıyorum,sosyal ağın da bir sınırı olmalı :)
Bazı arkadaşlar yorum yaptım sana dönmedin diyor ama yorumlar çıkmıyor gerçekten,sanırım kaydolmadığınız için çıkmıyor..
Ayrıca yorumlara şunu da yaz bunu da anlat derseniz o konularda da boş vakitlerde yazmaya çalışacağım..
Bir denenmiş mekan ve gezilmiş görülmüş yer projem var ama onun için gerekli ön hazırlığı yapmam yani bir pazar günü pc başına kapanmam gerekiyor..
Yazacağım okurum söz sana!
Varsa gönülcağızından geçen başka konu de bana :)

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Kopi-Peyst

Made in Turkey mi?? Hadi canım.. Çikita Muz bu yaaa,Türk Malı Haftasına uymuyor ama yeniyor işte.Yapımcı koyar,halk televizyona "Zeki Müren de bizi göreceğğ mi?" diyerek aval aval bakar!
Aşağıda resimlerle açıkladığım case'lerde görüldüğü üzere,biz yapmadık,biz bulmadık.Tam anlamıyla kopi-peyst yaptık.

Acording to Jim idi,bize de Cuma'ya Kalsa diye dönüştürüldü.

Nam'ı diğer All Bundy :)Biz de ne mi oldu..Türk Malı!

Sex & The City,amann amann Amerika'yı yıllarca esti kavurdu.Filmi yapıldı.Mr.Big ile Carry sonunda kavuştu şimdi ikincisi geliyormuş.Bizde bunun dizisini denediler,Türk toplumu o zaman TV'de sevişme görmeye hazır değildi herhalde.Ya da oyuncular sevişgen değildi,reytingler düştü,yayından kalktı.Ama durmadık,filmini yaptık.
Adını "Romantik Komedi" koyduk.Yalnız ufak bir farklılık vardı.Samantha'yı kaldıramazdı Türkiye :)) Cut demişler Samantha'ya, Paste etmeyi unutmuşlar bu filmde,hay allah..





Bu yazıya sürekli resim ve yazı post'lamaya devam edeceğim,yaratmaktan uzak kopi-peyst işlere de kıl olduğumdan,hiç sevmesem de böyle yarı ing. yarı türkçe yazacağım,bilgine ey okur :)Benim bulamadığım,göremediğim match'leri bulursan comment atıver emi?Öpüldün..

18 Mayıs 2010 Salı

Hummingbird

-Türkçesi hımlayan kuş diğer adı sinek kuşu.Bence adı arı kuşu olmalı çünkü faaliyetleri benzer.

-Çiçek balıyla besleniyor. Ama beslendiği çiçeğin üstüne konsa olmaz, çünkü çiçek kuşun ağırlığını taşımaz; yere konsa çiçeğe ulaşamaz. Mecbur onun önünde sabit kalmayı öğrenmesi gerekecek. Çözüm? Saniyede 15 ila 80 kez kanat çırpmak....

-Pırpırpırpır. Böyle kendi hallerinde kuşlar. Ama bi telaşe, bi koşturma. Durup sana bakmazlar, kafalarında bin tane şey. Bi fevrilik, bi heyecan. Hadi hadi hadi hadi n'olacaksa olsun der gibi.. En sevdiğim kuş.Hatta sevdiğim tek kuş :) Burada gerçekten beni anlatıyor sanki!

-Kuş dünyasında en parıltılı tüyler ve en gösterişli süsler onda.
-Kanat çırpış sayısı en fazla ve geri geriye uçabilen tek kuş.
-Sinek kuşları sadece Amerika kıtasında yaşıyor,
sonradan öğrendim ki İzmir'de filan da varmış.Ama gözümle görmüşlüğüm yok.
-Ortalama ağırlığı
2 gram olan bu kus cinsi - bozuk para ağırlığında
-Kalpleri dakikada 1260 kere atıyormuş. İnsanoğlunun bir hummingbird ile aynı oranda metabolik faaliyet gösterebilmesi için günde 45 kilo şeker yemesi gerekliymiş.
...

By Ekşisözlük

-Göç ederken 800km uzunluğundaki meksika körfezi'ni hiç durmadan geçebildiği gözlemlenmiştir.(O minicik gövdesine ne depoluyorda ay of demeden o kadar yolu uçuyor bu minnacık şey!)

-Sinek kuşu türlerinin sayısı 325 ila 340

-Ender olarak fosilleşirler, bu yüzden evrimsel geçmişleri gizemli kalmıştır.

-35 milyon yıl önce Eosen devrinde en yakın akrabalarından ayrışmış.

-Aztek Tanrısı Huitzilopochtli, sinek kuşu olarak temsil edilmiş

-Ohlon halkı sinek kuşunun dünya'ya ateşi getirdiğine inanır.
-Hummingbird başlıklı pek çok popüler şarkı yazılmıştır. Bunların yazarları arasında B.B. King, Wilco, Leon Russell, John Mayer, Frankie Laine, Cat Stevens, Seals And Crofts, Merzbow ve Yuki sayılabilir.

By Vikipedia

-21 Gram’da film sonunda ruhun ağırlığı ne kadardır diye bahsederken sayılan örnekler arasında hummingbird’de vardı oysaki 21 gramın 1/7 ağırlığında filan bir kustur kendisi..

-Benjamin Button’da kanat hareketi (8) sonsuzluk anlamına geliyordu ve hem kaptan hem de Benjamin ölünce hummingbird’e dönüşüyorlardı..

-Babanemin yıllar evvel Japonya seyahatinden taşıdığı ve büyüdüğü surece salonunda duran 2 süs tabağının içindeki renkli kuşlar meğer sinek kuşuymuş.

-Charlotte (üvey annem)’in annesi Hattie öldüğü gün, cama bir hummingbird gelmiş, o yüzden Charlotte onlara hep özel mamalar hazırlar ve arka bahçemize asar zira ilk gördüğümde korkmuştum çok hızlı rengârenk pırıldak bir şeydi..Sonra azcık sabit durdukları anda ne kadar büyüleyici yaratıklar demiştim..

by Me

Kuş

Masalımıza kaldığımız yerden devam ediyorum..Evet ne diyorduk.Kız bir kuş olmuş!

Ama öyle her yere pisleyen güvercinlerden değil,çöplükten bile beslenen çakma Jonathan Livingston’lardan değil,yıllarca her türlü hayatı röntgenleyen kargalardan değil,minik kalbini güle batırıp da aşk uğruna ölen bülbüllerden de değil.Yerinde duramayan(saniyede 80 kanat çırpışlı),uzun gagalı(çok konuşan),diğer kuşların aksine çiçek tozu peşinde koşan ve rengarenk bir kuş olmuş kız.Süsüne pek düşkünmüş,tüyler parlatılır,saçlar fönlenir,parıtılı şeylere zaten bayılırmış.Doğal güzellikten yanaymış ama değişitiremediği şeyi güzelleştirir sonra da bağrına basarmış.Suyla oynamayı,sırtını güneşe dayamayı çok severmiş.Çiçekli baharlar,dalga sesli yazlar onun mevsimleriymiş.Uzun süre tutarsanız avcunuzda hareketsiz kalır ölürmüş.Bir yere kaparsanız sürekli yükselir kendini kafesin başına,duvarın köşelerine vururmuş. Pırpırpırpır bir heyecanı varmış.Kendine has renkleri. Hep bir koşuşturma halinde,bir güne 30 iş sığdıran.Çok uyursa hayattan çaldı diye üzülen.Sabırsızlığından olduğu yerde bile kanat çırpan,hep hadi hadi hadi hadi n'olacaksa olsun der gibi yaşayan,yapan, bir kuş olmuş.Bu yüzden mi bilinmez sabit duramazmış bu kuşçağız.Hep hiperaktifmiş.Beslenirken bile ayaktaymış yani..Çiçeğe konsa ağır gelirmiş.Kıramazmış çiçeği balından azıcık,sütünden azıcık,tozundan azıcık yer pırr der gidermiş.

Bu kuş bir göç sancısı hissetmiş küçük kalbinde, "hımm" demiş "nerelere gitsem?"Bir parçam, başka kıtada kaldıydı,hadi gidip deneyeyim, bir puzzle gibi beni tamamlar mı?

Kalkmış gitmiş Hava’nın yanına ama bulamamış beklediklerini.Hava başka bir kuş yaratmış kafasında,kuş ise başka bir hava.Her şey asılı kalmış boşlukta.Patır patır dökülmüş gökteki yıldızlar denize..Anlamış kızımız.Artık hayat kendi masalını yazmasını emrediyormuş ona.Gene bir gün bir iki bavulla çıkmış kendi şehrine benzer başka bir şehre yola.Göçebe olmuş,her dala konmuş,pek yorulmuş kızımız orda.Öyle her istediği çiçekten yiyemiyormuş,istese de duramıyormuş.Kanatlarını öyle çok çırpmış ki 1 yıl boyunca,pırıltısı sönmüş.Bir gün geçerken bir gökdelenin camından kendi yansımasını görmüş.Şaşmış kalmış kendine,neler gitmiş ondan,neler eklenmiş üzerine diye..Toprağının çiçeklerinden istemiş canı..Gitmiş oturmuş deniz kıyısında bir bankın ucuna.Sahil benzermiş şehrine,köprü benzermiş.Ama onlar değilmiş.Kendini güneşli bir günde hıçkırıklı bulmuş.Kalkmış silmiş gözünün yaşını.Toplamış tası tarağı,okyanuslar,denizler derken kuş bakışı bulduğu, eski yurdundaki yeni yuvasına dönmüş.Yuvaymış burası, ev değil.Birbirini seven yürekler girdiğinde bir çatı altına yuva olurmuş çünkü orası ev değil.Ve ne kadar hızlı atarsa atsın bir kalp,ne kadar heyecanlanırsa heyecanlansın,içi dolu dolu olmadıkça yürek olamazmış.Kız anlamış..

Ama duramamış yerinde kızımız."Takılmış Kanadı Göçmen Buluta" ve hep gidip gelmek istemiş.Uçaklar bile geri geri uçamazken, o ömrünü kıtalar arasında bir ileri bir geri geçirdiği yetmezmiş gibi, başka ülkelere uçmuş,başka bakışlara konmuş.Başka başka düşünen insanlardan, dünyanın dört bir yanından topladığı çiçek kokan dostları olmuş.Demet demet severmiş dostlarını,teker teker seçermiş en güzellerinden.Gül değil,papatya değil,çelenk değil.Kır çiçeği buketi halinde.Midye toplar gibi, adım başı bu mudur aradığım der gibi..

Pırr oraya pırr buraya uçmuş durmuş.Ama dolaşıp dolaşıp yuvasına dönme kararı içinde,Ağac’ının güvenli dallarına bırakırmış kendini yoruldumuydu.

Geri gelmiş renkleri,uzun gagasına yakışan sözleri..Geri gelmiş içi..Kalbi yine yürek olmuş,evi yine yuva..

Bir bülbül arkadaşıyla Hıdırellez yapmış bu bahar..Bülbül’ün sözüne uyup bir gül ağacına asmış dileğini,sonra deniz kıyısına gidip dalga sesine bırakmış istediklerini..Şimdi olanca sabırsızlığıyla, içinden hadi olsun, hemen olsun, n’olur olsun diyerek beklemek zorundaymış.

Bekleyip bekleyemeyeceğini , korkusundan kendine bile soramamış!Ama bu sefer kararlar şarkısına bir satır daha eklemiş..O da onda kalmış,gagasını tutmuş,bu sırrı kimseye söylememiş..

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Ağaç ve Hava'nın Kızı


Genç bir kadın varmış..Mavi gözlü dev gelmiş hanımelli bahçesine.Çiçeklerine basmış kuş bakışı göremediğinden,kapısını kırmış kibarca tutmak isterken,elinin ayarı yokmuş.Sözleri ok okmuş,başta eros gibi kalbini vururken artık can yakar olmuş.Hayalleri öyle çokmuş ki devin,yetişemezmiş genç kadın, gözleri kendi yeşilinde boğulurmuş..

Küçük bir kızları varmış.Kıvırcık saçlı,koca gözlü,dev dudaklıymış;babasından sadece bu üç fiziksel özelliği almış. Böcekleri,arıları,yavru köpekleri severmiş.Onların dünyasının peşinde kaybolurmuş bahçede..Karıncaların nereye gittiği,masalda hep uyuyakalan o ağustos böceğini, dünya gözüyle görebilmekmiş derdi.Annesi ağaçmış kızın.Babası hava.Bir kök salmakta,biri kaybolmakta usta..

Babası gibi değilmiş kız.O koca dev başka kıtalara ayak basmak istiyormuş çünkü. Demirbaşları,taşınmazları hesaplayamıyormuş.Devmiş çünkü, atıverse ayağını basarmış öteki kıtacıklara..Ve dünyayı gezmiş bu dev, sanki taşlara basarak bir nehrin üzerinden karşı kıyıya geçer gibi..Ve bir dünyayı terk etmiş dev.Aynı anda iki yerde olunmaz çünkü,bir yer geride bırakılır hep.Dönersen de bir gün,bırakılmışlığını unutmaz o yer.Öyle küsmüştür sana,öyle değişmiştir ki..Bu sefer o seni geride bırakır.Anıların başkadır,o yer başka.Artık yüzün oturamaz o fona..

Ağaç öyle güçlüymüş ki..Sadece bir gün ağlamış.Dev’in sonsuza dek gittiği günmüş o..Kıvırcık kızları da ağlamış o gün.

Uyanmış küçücük yatağından..Balkondan bakmış aşağıya, kıvırcık saçlarını gözüne girmesin diye tuta tuta..Bembeyaz, pembe burunlu, yeşil gözlü, küçücük köpeği başını kaldırıp bakmıyormuş ona!Koşmuş kendi boyu kadar merdivenleri, koşmuş, öyle uzun gelmiş ona..

Çok uzun sürmemiş ama kaybettiklerini anlaması,görmesi..

Hem köpeği, hem babası gitmiş kızın o gün..Annesinin dallarından çiğ damlaları düşmüş..Bir şarkı çalmış bilinmezden.Sonra türk filmlerinde duymuş kız şarkıyı.

O gün anlamış kız.Büyümek vakti gelmiş çünkü aniden.

Kalp ilk ne zaman kırılırsa ,o zaman başlar bir kadın olgunlaşmaya!

Kodlamış o günü,küçücük kalbine,kafasına..Onunla birlikte,bir doğum lekesi gibi,büyümüş bu kodları..

Dev gözleri değişmemiş kızın..Her şeyi, herkesten farklı görürmüş hala.Bir satırın arasını okumayı,bir göze baktığında sahibinin ruhunun ağırlığını,mevsimlerin oyunlarını,hayvanların farkını, ayrıntısını görmeyi hep bilmiş,bunları hep sevmiş kız.

Dev dudakları değişmemiş kızın..Dudaklarına uygun koca bir sesi olmuş,koca koca lafları patır patır dökmüş o dudaklardan.Dev duyguları,dev kelimeleri bilmiş,bunları hep sevmiş kız.

Kıvırcık saçları dalgalı olmuş zamanla.Kıvırcık neşesi de zira öyle..Çok gülerken bile bir yaş belirir olmuş gözünde.O günkü çiğden bir damla.Gözleri baba renginden, anne rengine geçsin diye..

Devlere özenerek sevmiş, gezmiş, küçük kız.Sonra ellerine bakmış.Aynaya bakmış.Anlamış işte.O artık büyümüş.Kalbi kaç hayata değerek,aklı kaç anıyı kaydederek üstelik.Seçim vaktiymiş.Taşınmazları tartmış kız.Yeni dünyayı bırakmış,doğduğu şehrin dalına bir umut bağlamış,dönmüş uzaklardan.Çünkü aşıkken türkçe konuşmak istiyormuş,çünkü herkese inat olmazları olduranlardan olmak istiyormuş.Çünkü bu şehir,bu kaos,bu tarih onun ruhunu besliyormuş.Ve günlerden bir gün “Deniz” geldiği zaman, onu “Papatya” ile büyütmek, büyülemek istiyormuş..

Çünkü insan ne derse desin, köklerinin büyüklüğünü,sağlamlığını, çekip koparılmak üzereyken fark ediyormuş.

Kız büyümüş.Harita da noktaları belli olmuş.Ama Ağaç ve Hava’nın kızı,onlardan çok farklı olmuş, ola ola bir kuş olmuş!

Devamı için "Kuş"'a tıklayın..

13 Mayıs 2010 Perşembe

Final


Demek hiç bir şeyi unutmuyorsun peki
Öyleyse elveda, haydi git
Birbirimize söyleyecek hiç bir şeyimiz yok;
Müsaade ediyorum, gidebilirsin
Maamafih biraz daha bakle
Yağmur yağıyor... Bekle ki kesilsin
Dışarısı çok soğuk onun için iyi giyin
Aslında kışlık bir manto giyinmen lazımdı
Her şeyini iade etmedim mi?
Bende sana ait hiç bir şey kalmadı
Mektuplarını ve resmini almıştın...
Madem ki ayrılıyoruz bana bir kere daha bak;
Fakat dikkat et ağlamayalım,
Zira bu aptallık olur
Zavallı kafalarımızın seviştiğimiz günleri
Tekrar yaşaması için, ne kadar da kuvvet sarfetmesi lazım!..
Güya hayatlarımızı birbirimize ebediyyen vermiştik
İşte, şimdi tekrar geri alıyoruz
Bundan sonra ikimizde kendi ismiyle
Başka yere gezmeye, yaşamaya gideceğiz
Şüphesiz bir müddet ıstırap çekeceğiz sonra
Hataları affeden yegane şey;
Unutkanlık gelecek...
Ve diğer insanların arasında sen ve ben olacağız
Böylece mazime karışacaksın
Belki tesadüfen sokaklarda birbirimize rastlayacağız
Benim görmediğim elbiselerle sen geçerken,
Ben kaldırım değiştirmeden sana sadece uzaktan bakacağım...
Sonra birbirimizi uzun yıllar görmeyeceğiz.
Dostlarımız benden sana haberler verecekler;
Ben ise, hayatım, kuvvetim ve her şeyim olan senin için
Nasıldır diyeceğim...
Koca aşkımız bu küçük kalpte miydi?
İlk günler acaba deli miydik?
Tanıştığımız an ki heyecanları hatırlıyor musun?
Sevişiyorduk... İşte , aşkımız buydu...
Birbirimize karşılıklı "Seni seviyoum" demek
Ne kadar kıymetliymiş Allahım!
Hakikaten garip.Demek herkes aynı kelimeyi mırıldanmış : Sevmek!
O halde bizde diğer insanlar gibiydik...
Ne çok yağmur yağıyor. Bu havada gidemessin,
Öyleyse kal... Evet kal, anlaşmaya çalışacağız...
Bilinmez ki, kalplerimiz değişmelerine rağmen
Belki eski günlerin tatlı anılarını hatırlayacaklar...
Elimizden gelen her şeyi yaparız
Birbirimize karşı daima iyi olmaya çalışırız.
Malum ya nihayet eski bir alışkanlığımız var.
Oturuver benim yanımda, eski sıkıntıların başlasın
Bende senin yanında eski yalnızlığıma dalayım.

by Paul Geraldy

Gitsek de görsek!


Benim kadar gezmeye aşıksanız,biraz bilgi vereyim size cicilerim..Linklere gidin ki söylemlerimi belgelerle kanıtlayan araştırmacı-blogger kişiliğim ortaya çıksın ehuehu :D

  • Bugün haberlerde dinlediğime göre Rusya ile Türkiye arasında nükleer ve vize uygulamasını karşılıklı olarak kaldıran tarihi imzalar atıldı.
  • Vize almak büyük dert evet hatta İnterrail Hayallerim,Hollanda konsolosluğunda son bulduğunda delirtmişti bu beni!Ama bizden vize istemeyen ülkeler de var.

Türkiye’den Vize İstemeyen Ülkelerin Listesi.Şu sıralar Türkiye’de herkes işsizlik nedeniyle vize istemeyen ülkelere gidiyorlar.Bazıları vize istemeyen ülkerin hangileri olduğundan habersiz.Bende bilmiyordum ancak sizler için internetten araştırıp sitemize eklemek istedim.Son olarak hatırlarsanız, Suriye, Libya ve Ürdün de artık Türk vatandaşlarından ülkelerine girişte vize uygulaması istemiyorlar.Bu yeni katılımlarla birlikte, Türkiye’ye vize uygulamayan ülke sayısı 55′e yükselmiş durumda.Yazımızın devamında sizler için hazırladığımız listede bizden vize istemeyen tüm ülkelerin isimleri yer almaktadır.

İşte Türkiye’den vize istemeyen 55 Ülke listesi;

1- Antigua-Barbuda
2- Arjantin
3- Arnavutluk
4- Bahamalar
5- Barbados
6- Belize
7- Bolivya
8- Bosna-Hersek
9- Brezilya
10- Ekvador
11- El Salvador
12- Fas
13- Fiji
14- Filipinler
15- Guetemala
16- Güney Afrika Cumhuriyeti
17- Gürcistan
18- Haiti
19- Hırvatistan
20- Honduras
21- Hong Kong
22- İran
23- Jamaika
24- Japonya
25- Karadağ
26- Kazakistan
27- Kırgızistan
28- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
29- Kolombiya
30- Kore Cumhuriyeti (Güney Kore)
31- Kosova
32- Kosta Rika
33- Libya
34- Makau Özel İdare Bölgesi
35- Makedonya
36- Maldivler
37- Malezya
38- Mauritus
39- Nikaragua
40- Palau Cumhuriyeti
41- Paraguay
42- St. Vincent-Grenadines
43- Singapur
44- Solomon Adaları
45- Sri Lanka
46- Suriye
47- Svaziland
48- Şili
49- Tayland
50- Trinidad-Tobago
51- Tunus
52- Tuvalu
53- Uruguay
54- Ürdün
55- Venezuela.

Haydi gençler yollara.. :)

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Her Yere Yakışıp Hiç Birinde Kalamamak

San Francisco’yu çok özledim.Oysa 3 gün sonra yıl başı.Ve 3 gün sonra geleli sadece 1 ay olmuş olacak..Ne garip 23 yıl yaşadığım şehir şimdi sanki yabancı.Sanki biri kocamdı,öteki sevgilim.. SF’nun havasını sevmiyordum. İnsanları ulaşamayacağım kadar uzaktı hep. Pahalı bir şehirdi.Yorucuydu bazen,bazen de pek bi aynı gelirdi.7 ay yetti dedim SF için..Hayatıma değen iyi, kotu ve araf insanlar oldu..İstanbul’a döndüğümde beklediğim manzarayı bulamadım.Ne ruhen, ne fiziken. İstanbul değişmedi biliyorum. Biliyorum çoğu kimse bıraktığım gibi, bıraktığım yerde.Ben değiştim.İçim değişti.
Duyguları aynen yansıtan bir aynaydım da sanki tozlandım.Küçük bir çocuk parmağıyla gülen yüz yapmış o toza.O yüzden bir duygu gelip de çarparsa o kısma bende bir heves karşılık vermeye çalışırım..Ama pek seyrek geliyor o tip duygular..Duygu ve sevgi beklediğim için sanırım şaşırttı beni o pek sevgili İstanbul’um..Ama çok sevdiğim sarışın San Francisco’ma da pişmanlıkla el salladım o uçağın penceresinden.Yani sevgilimden ayrıldım. Kocama döndüm. Ama şimdide boşanma davamı düşünüyorum.
Yeni bir şehrin, iklimin, 0km insanların bana iyi geleceğine inanıyorum.Gelecektir de.Sadece beklediğimden çabuk değişiyorum,ben bile kendime şaşırıyorum..Hele şu an resmen uyuşmuşum,hissiz olmuşum.SF& İST direkt uçuş yok işte,arada ki boşluğa düşmüşüm..Aslında stres yapacak hiçbir şey yok..her şey güzel ve normal.her şey zamanla olacak ve bir yere varacak..Ama ben zamanla anlamsız bir yarışa girmişim işte..Gerçek şu ki hiçbir durum öncede ön görüldüğü ile yüzde yüz örtüşemez. O vakit öngörüler sahtedir ve aslında ön yargıdır. Bir İtalyan atasözü “asla denemeden hayır deme” der. Yani ne çok okuyan ne çok düşünen ne de çok gezen bilir.Bir yerde turist olmakla yaşamak arasında Everest tepesi kadar fark vardır.Gideceksin,yaşayacaksın,deneyeceksin. Rahatsan içinde, için rahat bir şekilde. O zaman alıp eskiyene kadar giyeceksin. İşte ben 20’li yaşlarımda,moduma uyuyorum.Şehirleri üstüme bir giyiyorum,bir çıkarıyorum..
Yalın’ın yeni şarkısını dinledim radyoda..Ne çok uydu şu moda..

Nodül


Amerika’dayım Türkiye’deki eve göre çok lüks ama gene Türkiye'deki eve kıyasla çok ruhsuz bir salondayım.Dev ekranda, küçükken izlediğim çizgifilmi izliyorum.10’lu yaşlarımdayım yani ergen.. Little Mermaid,Ariel’in söylediği şarkı sözlerini anladığımı fark ediyorum “Part Of Your World”…Oradaki prens tiplemesi, bugün evlenmek istediğim erkek aslında. Uzun boylu,, mavi gözlü, düzgün yüz hatlı ve düzgün fizikli, kumral bir adam.
Yıllar önce Türkiye’deki salonda çocuk gözüyle seyrettiğimde güldüğüm dikkat ettiğim korktuğum ya da hüzünlendiğim şeyler ne başkaydı… Amerika’daki o salonda seyrettiğimde hissettiklerim bambaşka… En çok da kuyruğunun yerine alacağı bacaklar için, güzel sesini ahtapot cadıya teslim eden Ariel’in çaresizliğine üzülmüştüm.Yeni bacakları vardı Ariel’in,suyun altında doğmuş büyümüştü ve şimdi üstünde yürüyordu..Alışamamıştı bacaklarına..
Sessizliğine de, ağzını açınca hiç ses çıkmaması, söylemek istediklerini asla dile getirememesi.. İnsan dilsiz doğarsa, büyüme evresinde kabullenir ve kendini ifadede alternatif yollar geliştirir. Peki ya birden dilsiz kalırsa..!? İşaret dilini bilmiyor,suyun altında doğup büyüdüğünden okuması yazması da olmamalı Ariel’in.. Allah’ın bir garip denizkızı sonuçta, ne yani deniz kabuklarına mı yazacak..
Ama işte, kalemliğimde yıllar önce Disneyland’dan aldığım bir kurşun kaleme sarılmış, plastik gövde ona ait. Şu an gene Türkiye’deyim. Bu sefer salonda değilim, yeni evimizdeki küçücük odamda, odamın 3’te 1’ini kaplayan çalışma masamdayım. Laptopumun sol ucundan kalemliğimi ve içinde oturan, kuyruğunu ve saçlarını kurşun kaleme sarmış olan Ariel’i görüyorum. Maillerime bakarken yahoo’nun reklam bölümünde siz hangi Disney kadın karakterisiniz testi var.. Testi yapacak halim yok.Çünkü an itibariyle Ariel’im.
Yeni ameliyat oldum, konuşamıyorum!Amerika’da başlayan ses kısılmalarım Türkiye’ye gelince de devam ediyordu.Ne zaman bir bara gitsem, bir kadeh bir şey ya da nargile, hatta kahve-sigara içsem; o gece kadın sesli olarak yatıp ertesi günü travesti sesimle uyanıyordum! Ablamın minnacık kızı İrmik Hanım bile “Seniiinn sesiiin niye böööylee?!!” demeye başlamıştı. Sonunda kronik bir gribe yakalandığıma karar verip doktora gittim.Lise 2’deyken bademciklerimi alan yakışıklı doktorumun yerinde yeller esiyordu.Bu yelin adı Eda Hanımdı. Hakikaten kendine has edası vardı bu kadının. İnce, uzun, kalın sesli. Bir doktor için zevkli giyimli denebilir, gene de kahverengi ve siyahı karıştırmış olmamış.Kahve, siyah ve lacivert asla birbiriyle kombinlenmemeli bana göre… Ama hoş fizikli biri, sert ve net. Gırtlağıma kadar soktuğu, soğuk, ince bir metal var ucu ışıklı ve kameralı. Annem oturmuş full ekranda gırtlağımı seyrediyor.Yeni doktorum Eda Hanım “Eveeet” diyor,”tahmin ettiğim gibi burada polipimiz burada da büyükçe bir nodülümüz var, ses telinin çevresinde görüyor musunuz?” Ben bir şey göremiyorum, çünkü gırtlağımda soğuk bir metal "aaa.."diyorum ve uzun boylu doktorumun, kocaman elleri, ekranı göreceğim dar alanı kapatıyor.Sadece biliyorum ki, nodul demek annemin ameliyat olmasına neden olan şey demek.Ve gene biliyorum ki bu nodül canavarının en büyük besin kaynağı sigara!Ve ben 1 yıldır haftada bir paket sigara içmişim.Ama ömrümde ilk kez bağımlılaştığım bu meret beni 1 yılda mı nodüllü yaptı??Yıllarca içip de hiç bir şey olmayanlara ne diyoruz?
“Hiperaktifsiniz belli” diyor doktorum.”Konuşkansınız da maşallah”.Bak o bile şıp diye anladı bakışı atıyorum anneme.Gülümsüyor, ama gözler endişeli. “Gırtlağa baskı yaparak konuşuyor olabilirsiniz, sigarayı hemen bırakmanızı tavsiye ederim.Şarkıcı olmadığınız için size inanmadığım …….. gibi tedaviler vermeyeceğim”.Bir pastil bir de ağrı kesici yazıyor reçeteye."Sesiniz kısılır gibi olduğunda konuşmayın, dinlendirin bir süre.Ameliyat olmanız lazım, acil değil ama arayı da fazla açmadan olmalı, tekrar etmemesi içinde sizi bir ses terapistine yönlendirebilirim" diyor yeni doktor Eda.Aklıma gelen tek şey var ama o kadar saçma ki, konuşmama yasağıma uyarak içimden konuşuyorum; acaba 1 yıldır sürekli İngilizce konuşmaktan mı oldu bu nodül diyorum.Sonuçta her dilin kendine has bir fonetiği var. Belki İngilizce konuşurken farkında olmadan gırtlağıma baskı yaptım.Sigarayı bırakmak istemiyorum çünkü... Ama Toefl’a hazırlanıyorum.. Amerikaya 1 değil 3 değil ama max 5 ay sonra dönmem şart.İngilizceyi bırakmama hiç ihtimal yok,en iyisi sigarayı bırakmak.İyi de nasıl?..
NOT: Toefl’ı verdim.Ameliyatım ardından hem İngilizce’yi hem sigara’yı bıraktım.Amerika’ya dönmedim.Ve geçenlerde okuduğum Mina Urgan-Bir Dinazorun Gezileri’nde SF’u ne kadar özlediğimi fark etmemin yanı sıra bir şey daha dikkatimi çekti.Mina Hn’da nodüllü dönmüş Amerika’dan.Sebep? Aircondition’lar.Buz gibi hava üfleyen klimalar yani..Çok mantıklı neden hiç aklıma gelmedi acaba!? :D ... Bu arada ne olursa olsun, kırılan testi su tutmaz derler ya, ses telleri de eskisi gibi olmuyor. Konuşmama ve şarkı söylememe yansıyor,belki başkaları hissetmiyor ama, sesim asla eskisi kadar iyi olmayacak, artık biliyorum.. :(
-The End-

Kum


İnsanlar kum gibidir her biri aynı gibi görünen ama mikroskop altına alındı mı hiç bir benzerliği olmayan kendine has yapılı dokulu biçimli tanecikler gibi.

Bir o kadar çokturlar. Kimisi kızgın güneşte kalmışçasına yakar elini ayağını kimisi ıslakmışçasına yapışır orana burana kimisi acık yarana kaçar o kadar da korunduğun halde iltihap yapar canin çıkar çıkartana kadar girdiği yerden onu.

Yazıktır ki dostların, sevdiklerin, sevgililerin biç avucun kadardır işte. Bir avuç kumdur onlar ne kadar sıksan da parmaklarını, ne kadar tutmaya çalışsan korumaya çalışsan o avucunun ortasında duran kumu, bulurlar bir yolunu akıp gitmenin parmaklarının arasından..

İşte sende o giden kumlara yaklaştın bu aralar, ellerine yapışıyorsun sanki beni de alın götürün der gibi. Avucumdaki o kum tanesinin kaydığını hissediyorum yine, yakalayamıyorum seni, yüzük parmağımla serçe parmağımın arasındaki boşluktan.

En güçsüz parmakmış yüzük parmağı. Gitar çalarken akor basmakta en zorlanılan parmak. Gözaltı kremi sürerken kullanılması gereken parmak. Baskı yapamaz çünkü… Gitme diyemez sana. Ama direkt kalbe giden tek damarda(sinir) ordan geçer, o yüzdendir ki alyans o parmağa takılır, kalplerin birbirine bağlılığını hatırlatmak için.

Bilmiyorum, bu halkadan atınca kendini dışarıya nereye kaçmayı planlıyorsun?

Bunca zaman geçirdik birlikte, beni tanımıyor musun?

Panikleyince saçmalarım, çok konuşurum bocalarım, elime yüzüme bulaştırır; pişman olacak şeyler söyler, yapar ve de olurum bilmiyor musun? Üstelik sen kincisin, unutmazsın, affetmezsin, o zaman neden buna mahal veriyorsun? Demek ki küsesin geldi senin bana, demek ki kavga etmek yerine suça azmettiriyorsun o çok iyi tanıdığın zaaflı beni...

11 Mayıs 2010 Salı

Şeffaf Komşum

m

Karşı apartman 8 katlı bizimki 13. Sarışın orta yaşlı bir kadın. Ben yaklaşık 15 yıldır aynı odadayım. O da 10 yıldır hep aynı. Perdesiz evinde, siyah bir kanişle yaşıyor. Gecelik, şort ve benzeri ev kıyafetleri giyiyor. Bacaklarını göstermekten, evinin dağınıklığından,yaşından,aman görürler sonra ne derlerden utanmıyor.Bizim apartmandaki 1. ve 2.dereceden komşular ona deli diyor.

Çalışmıyor ve bana sanki hep evdeymiş gibi geliyor. Saçları hiçbir zaman fönlü olmuyor ama hep sarı sanki dibi bile gelmiyor. Bu durumda saçını kendi boyuyor herhalde. Ama hiç toplamıyor onları. Makyajda yapmıyor galiba kendine pek bakmıyor.5 yıl kadar önceydi zannediyorum o aman lise talebesiydim. Kendime kırmızı bir koltuk, bir bilgisayar ve bilgisayar masası aldı. Pencerenin yanına koydu. Babaannem söyledi. Kızı yurt dışında okuyormuş. Ama kızı hiç gelmedi. Belki yazları geliyordur.

Bu kadın aşık değil! Eve erkek sinek bile girmedi. Girse onu da pencerenin önüne koymaz mıydı? Sonuçta o perdeleri açık şeffaf bir komşu. Onun hayatı o pencerenin önünde geçiyor. Annesi var birde, aynı evde kalıyorlar, genelde karşılıklı kahve içiyorlar. Belki annesinden çekindiği için varsa bir sevgilisi eve getirmiyordur. Yine de karşı apartmanda bile olsa belli olurdu aşık olsa.

Benim dürbünüm yok. Onun sergilemek istediği çıplaklığı yemin billah çıplak gözle görüyorum. Bazı geceler hiç uyumuyor. İnternette bir şeyler yazıyor ya da TV karşısındaki büyük koltuğunda sabaha kadar ama cidden sabaha kadar bir şeyler seyrediyor. Uyukluyor. Köpeğini ellerini çırparak çağırıyor. Köpek pek oralı değil, belki de artık eskisi kadar iyi duymuyor.

Köpeğini de kendi gibi dışarı çıkartmıyor, o da yaşlı. Ama galiba köpek, kadından daha yaşlı. Balkona yapıyor kakasını sahibi de düzenli balkonu yıkıyor. Pek kilo almıyor bu kadın, yemeklerini de cam kenarında yemiyor.Bütün bina pimapen pencereli, onun çerçeveleri tahta.Belki parası yok belki de kirada.Zaten evinde de az ve uyumsuz eşyaları var.Maddiyatçı biri değildir belki de, harcamalarını başka şeylere yönlendiriyordur.

Yağmur yağdığında camım damlacıklarla doluyor. Bir de sis bastığında görünmüyor karşı apartman. Sürekli onu izlemiyorum tabiî ki ama insanın gözü takılıyor.Tıpkı BBG,benimle evlenir misin gibi yarışmaların 1 numaraya oturması gibi.Milletçe seviyoruz röntgenciliği J "10 yıl sonunda, yaza, belki taşınırız" cümlesiyle bende yer etti, geliyor aklıma.Aklıma gelmişken de yazayım diyorum.Belli mi olur bir gün bir yazar olurum.Hem kendim mutlu olurum hem de bu yazıyı okuyan karşı komşum J

Gezeceğim,Göreceğim...

Ayşe Arman ’ı okudum.Çatladım kıskançlıktan!Ama öyle hasetli değil helal olsun kadına kıskançlıklarından.32 yaşında 28 ülke görmüş daha 150 ülke var diyor.Ben 20 oldum 2 ülke 4 büyük şehir gördüm.Yani 12yılda her yıl ikişer ülke görürsem ona yetişicem.Ohoo zor biraz.Eğer harika bir mesleğim olmazsa zor.Ama ben bugün gitmeye kalksam İtalya’ya giderdim.

Kaç yaşındaydım 15 mi 16mı ne İtalyanca kolay konuşma kılavuzu aldıydım.N’olursa olsun gidicem.İnşallah deliler gibi aşık olduğum biriyle giderim.“Hiç unutamam o İtalya tatilini” diye ballandıra ballandıra anlatırım.Halam gezmiş,babam gezmiş,babaannem bile gezmiş dünyayı annemde ucundan gezmiş.Ee..Genetik yani!Vallahi bir taraflarım şişiverir duramam buralarda!Macera değimli gider hosteslik yaparım ,garsonluk yaparım ,”ne iş olsa yaparım abii” derler ya ben de yaparım.Üniversite 2.sınıfa geçmem iki dersten büt’e kalmam ve iki saatlik uyku bile uyumadan bir gecede bir kitabı bitirmem umrumda değil.Üzerimde inanılmaz bir rahatlık ki sorma sanki daha uzun yıllar okuyacakmışım benim para kazanmak iş bulmak gibi dertlerim hiç olmayacakmış gibi.Bir kitabın kapağında özgeçmişim yazılacakmış da bende “n’olur gezdiğim ülke sayısını da yazalım gezmeyi ne kadar sevdiğimi iyice bilsin herkes” diyecekmişim gibi.Böyle bir havai havalar..

Ama bir şarkı dolanıyor dilime işte sabah sabah.Hem de yağmurlu, uykusuz bir Pazar sabahında.

Öyle pijamalarla,mutlu,salakça”gezeceğim,göreceğim,görürsün sana neler edeceğim..”Bu kısmı yalnızca. Annem de eşlik ediyor sıkılıncaya kadar.Ben gülünce o da güler.Domatesleri doğrarken şarkının ithafı da aklımda.Bu şarkı hem bana,hem sana,hem de bana inanmayanlara…

Not: Bu yazıyı tam 5 yıl önce yazmışım.Bu 5 yılda bir çok ülkeyi ya da en azından meşhur şehirlerini gezdim.Ancak henüz İtalya’ya uğramadım.Bir çok işte çalıştım,krizlerden dolayı boşandım o işlerden.İşte işsizlik sıkıntısından yaza çize bir hal oldum :D İtalya’da Türk ve İtalyan olmaz üzre bir çok arkadaşım var.İstesem hemen gidebilirim.Bir tur şirketiyle de gidip gezebilirim.Ama yıllar önceki hayalimi sevdim.Dur bakalım biraz daha bekleyelim..

Kalıbının Keki Değilsin!


Üç yumurtayı kırdım önce
Portakal dilimledim ince ince
Göz kararı da biraz süt kattım
Kalktım, sana kek yaptım
İnsan neler yapar isteyince
Bu bir şey değil düşününce
Ben de tarifi öğrenince, kalktım sana kek yaptım
Gözlerin dönmüş kızı görünce
Yerli yersiz bakıp sana gülünce
Ben de tesadüf o gece erken yattım
Bana kelek yaptın
İnsan neler yapar isteyince
Bu bir şey değil düşününce
Sen de elektriği hissedince
Kalktın bana kelek yaptın
Çırptım, çırptım, karıştırdım
Kendimi onunla yarıştırdım
Kimse kimseye benzemez
Kendimi kekle yatıştırdım
Oturdum ellerimle sana kek yaptım
Unla sütü karıştırdım iyice
Tereyağı ekledim eriyince
Fırın da oldu yüz seksen derece, attım
Sana kek yaptım
İnsan neler yapar isteyince
Bu birşey değil, düşününce
Ben de tarifi öğrenince, kalktım
Sana kek yaptım
Çırptım, çırptım, karıştırdım
Kendimi onunla yarıştırdım
Kimse kimseye benzemez
Kendimi kekle yatıştırdım
Oturdum ellerimle sana kek yaptım
Üzüldüğün belli çok beni görünce
Elimde kekimle sana gelince
Bir de ağlayıp itiraf edince
Abarttın; beni melek yaptın..

Şarkı tatlı,kız güzel,klip şirin.Gelin görün ki kek işi kalıba bağlıymış bugün onu öğrendim.Birden puff diye kabaran çikolata ihtiyacımın ardından babanemin kek tarifine biraz türk kahvesi ve çikolata ekleyerek gerekli doyuma ulaşırım sandım.Kekimin tadı gayet güzel oldu.Hatta kalıp küçük olunca karşı komşuma da bi kek yapmış bulundum :D
Ama siz siz olun, aynı benim gibi, her türlü silikona karşı olun :D

Bir adet silikon kalıp,gül şeklinde:
Bir adet bu kalıptan çıkma kek,dağ yolu/patikası şeklinde:
Ve yükseklik:
Şimdi silikon kalıp kımıl kımıl bir şey, deniz anasından hallice bir kalıpta bir de asortik gül figürü zorlayıcı oldu tabii..Ben psikolojik kedilideli bir insan olduğumdan keskin koku algılama gücümle dedim ki bu kek plastik kokuyor ben yemem :D Ama bütün kat malikleri ve ev ahalisi yedi yuttu.Sorun yok herkes yaşıyor :D Kalıp kıpırtılı olduğu için kek şişerken bu oynuyor sonra kenarlar (son şekilde görüldüğü üzre) yanık yanık oluyor.Bu arada utanarak itiraf ediyorum ki kekin yüksekliği eşit olmadı.Artık o kısım fırın mini olduğundan mı,yoksa kalıbın maharetinden mı bilemiyorum :D
Aynı kekin düzgün kalıptan çıkmış hali muhteşem oluyor.Gelenekselciliğime devam etmeye karar verdim.Klasik kek kalıbından şaşmayın..The Everly Brothers'ın şarkısındaki gibi yani..

That's old fashioned, that's the way love should be!:)

Karşılıksız Aşkım Babam

Hani şaşmaz bir gerçek vardır. Her kızın ilk aşkı babasıdır. Öyle midir acaba? Kızını döven babalar, kızını bırakıp giden babalar, kızına tecavüz eden babalar, hırsız,katil,kumarbaz,ölü babalar…Yıllar sonra karşılaşılan “ben senin babanım yavrum” diyen babalar.Ba ba ba babalar,hepsi sevilir mi,hepsine aşık olur mu kızları? Eğer oluyorlarsa,eğer babaları gibi adamlara aşık oluyorlarsa,o zaman salak bu kadınlar,o zaman müstahak onlara.Ama bir dakka! Ben de onlardan mıyım yoksa!?

Benim babam 15 Temmuz 1958 doğumlu. Yengeç burcu. Şu rastlantıya bakın ki ilk aşkımda yengeç burcuydu. Babam bana ara sıra attığı kartlarda seni seven baban yazardı, hiç seni çok seviyorum yazmadı ve demedi. Sevmediğinden değil,diyemedi!Neden mi?Bu soruyu benim kadar çok soran başka bir çocuk olabilir miydi bilmiyorum ama ergen ve aşık olunca içimden dedim ki “bunlar hem erkek hem yengeç burcu!” Buyrun size neden!

Ben önce üzüldüm, yıprandım. Hayatıma giren baba ve sevgili rolünde her erkeği sorguladım ve zorladım. Babam beni hiç öylemesine “napıyo benim güzel kızım bugün” diye aramadı. İnternette rastlaşırsak yazıştık. Bir de yılbaşı ve doğum günlerimde konuştuk,o da her yıl değil.. 2-3 yılda bir biletle millerce yol kat ederek buluştuk.Ben her seferinde onlarca kilo alıp döndüm!Baba sevgim pahalıya patlamıştı yani…

Babam “baba”ydı yalnızca bir kavram, yabancı. Dışı göbekli,kır saçlı ; içi genç delikanlı.Babam bana uzaktı.

Ve babam her gidişimde bana daha bir Amerikalı sarıldı. Oysa ben Türk’tüm. Türkiye’de doğdum, Türkiye’de büyüdüm. Benim neredeyse tüm arkadaşlarımın yeni rakılı, samsun sigaralı, genelde bıyıklı, ölesiye Türk babaları vardı.Ben hep babamı özledim,hep babamı düşledim.Elde edememekten beklide, fethettiğimi hissedemediğimden…Yani babam, benim karşılıksız aşkımdı!

O bir zamanlar kaptandı. Üniformasını çıkarıp teknesiyle dünyayı dolaştı. Ama bence o yerinde saydı. Ben büyüdüm,dizlerim kanaya kanaya ve o göremedi ne morlukları,ne kabukları…Babamla aramda silik izler kaldı.Alıştım ben,unuttum.Zaten hiç kızmadım da kırıldım.Sonra o da geçti.Büyüdüm işte var mı ötesi.Önce ailemi sonra hep kendimi suçlayıp durmam bir şeyi çözmedi.Suçlu yoktu,yoktu işte.Ne zaman kabul ettim,bunu yüksek sesle söyledim; işte o zaman kesti ağlamayı içimdeki mızırdak çocuk.Rahat ettim.

click to zoom

Öte yandan ilk aşkımdan da uzak,ayrı büyüdüm.Yıllar sonra onunla görüştüğüm ilk geceydi.Konu ilişkilere geldi.Bilmiyorum,acaba bir mesaj mıydı,itiraf mıydı yoksa sadece laf mıydı?Ama bu yazıyı bana onun bu söyledikleri yazdırdı :

“Ben aşkından ölsem birine seni seviyorum diyemem. Benimde en büyük kusurum bu, sevgimi hiç belli edemiyorum.” dedi. Duraksadı,yeşil gözlerini benimkilere değdirip “Hani bir baba kızını sever de belli edemez ya, işte öyle” dedi.Benim gözlerim sulandı,yeşile çaldı.Nerden de biliyordu!Tam olarak ne diyordu?Beni hala seviyor muydu?Ne de doğru rolü oynuyordu!Biralar tokuştu.Ilık bir geceydi.Temmuzdu.Kim bilir beklide 15 Temmuzdu.Babam 46’sına basıyordu ve belki de kızını düşünüyordu…

Nazlı Aşkın

Yebeni.com

Jingle bells,Jingle bells,Jingle all the way..

Özel Günlerde Yapılabilicek Kek, Kurabiye ve Pasta Çeşitleri&Tarifleri

Marifetlerim aşağıdadır.
Afiyet ola :)

Hıımm gene Amerika'dayım.Mutfak o kadar büyük ve güzel ki çıkasım yok.Xmas da gelmiş.Ne yapsam ne yapsam diyorum.Babi'min çaylı keki ve un kurabiyesi yapalım dedim.Sonra o horozu buldum ve un kurabiyelerini yumurta gibi paketlemek aklıma geldi.Kevin'a çok cici bir hand-made hediye oldu böylece bu cookie maceram :D
Erkeklere hediye almak zor diyoruz ama aslında çoğu çocuk ruhlu karnını doyurunca eline kumandayı verince onlardan mutlusu yok :D
Xmas olması dolayısıyla fırınlar dolusu kurabiye yaptım.İcing denilen bir teknik var Royal İcing diye bir tane daha var onlarla da kalıpla kestiğim kurbiyelerimi boyadım süsledim filan..

Yumurta Şeklinde Paketlenen Un Kurabiyesi

Malzemeler

250 gr margarin

1 su bardağı pudra şekeri

3 su bardağı un

1 paket vanilya

Hazırlanışı :

Mıncırarak yumuşatılan margarine pudra şekeri ilave edilerek karıştırılır.Un ve vanilyada eklenerek iyice yuğurulur.Ceviz büyüklüğünde toplar yapılarak tepsiye yerleştirilir.Fazla kızarmadan fırından alınır üzerine pudra şekeri veya tarçın ekilerek servis yapılır.Ama ben kakao tarçın ve pudra şekeri ile 3 renk yaptım onları :D

BABİMİN ÇAYLI KEKİ

Bu tarifi verdiğime inanamıyorum!! :( Yani bu kek benim için çok özeldir kıymetini bilin..

Malzeme:

2 yemek kasigi kakao

1 tatli kasigi Nescafe

1 bardak demli soguk cay

1bardak sivi yag

1 tatli kasigi tarcin

2 corba kasigi kakao

1 paket vanilya

1 paket kabartma tozu

5 yumurta

2,5-3 bardak un

1,5 bardak seker/

1 bardak demli sicak cayin icine 15 tane sweat-n (tatlandırıcı çünkü keki şeker hastası insanlarda yiyecekti ama siz 1-1.5bardak toz şekeri şekeri basabilirsiniz keke)

Yapılışı: Yumurta ve kabartma tozu seker cirpiliyor iyice,cayi boca ediyorsun.Yogurt gibi bir kivama geliyor,yag ekliyorsun,kakaoyu ekle,en son unu koy karistir tam yagli kek kalibina elinle azicik un serp yapismasin hep ayni yone dogru dokuyorsun

onceden 10 dk isittigin firina atip

170 derecede 25 dk biraz islak istersen

180 derecede 30 dakika pisiyor


KURABİYE

Malzemeler:

  • 220gr tereyağı
  • 1 bardak pudra şekeri
  • 3 bardak un
  • 1 yumurta
  • Yarım çay kaşığı kabartma tozu
  • 1 tutam tuz
  • 1 yemek kaşığı süt
  • 1 çay kaşığı vanilya

Yapılışı:Tüm malzemeyi karıştırıp yumuşak bir hamur elde ediyoruz ve istediğimiz kalıplarla şekil verip 160°C'de pişiriyoruz. İster şeker hamuruyla, ister gıda kalemiyle nasıl isterseniz öyle süsleyin.Ben icing yaptım.Pudra şekeri margarin ve gıda boyasını minik kaplarda erittim fırçayla sürdüm üstüne de hazır satılan o Sprinkles denen süsleme şeylerinden döktüm.

Kurabiye Süsleri

Kati susler:Hindistan cevizi,Pudra sekeri,Kakao,Pasta susu : renkli-cikolatali

Likit Yapistiricilar :

  • 1 yumurta aki (Yumurta akı çiğ kalıyor, çok eminseniz tazeliğinden kullanın.)
  • 250gr. pudra sekeri
  • 1 corba kasigi limon suyu (veya biraz daha az)

Royal Icıng tarifi ; (parlak ve en iyi sonuç veren tarif):

  • 250 gr 'dan 10-20 gr fazla pudra şekeri ( mümkünse çok ince çekilmiş olanlarından)
  • 1 yumurta aki
  • 3-4 damla limon suyu
Bizim mutfak büyük mü demiştim!Hehe o Caroline'ınınkini görene kadardı!Bir Türk için orası stüdyo daire canım benim.Mutfak dilan değil..
Neyse diyelim ki yumurta şeklinde un kurabiyesi,çaylı kek beni açmaz klasik pasta yapıcam dediniz.Peki..

İşte görüntü güzelliğine aldandınız!Çünkü en kolay iş bu pastaydı.Hazır 2 pasta kekini şekerli sütle ıslattım ama çok değil.Arasına krokandır,damla çikolata muz,çikolatalı krema filan ne varsa koyduk.2.keki üstüne kapatıp.Hazır whipped kremi yani o çileğe foş diye sıkılan beyaz kremayı bastık.Her yerini bunla kaplayıp çekilmiş fındık fıstığı etrafına buladık.Üstünün süsleri hazırdı.Yazıyı Caroline'de pasta süslemek için bir kalemler var böyle ucu kalem gibi ama tutulan kısmı diş macunu gibi sıkılabiliniyor.Onlara koyduk kırmızı yeşil sarı süsledik gitti.

Ama ille de bir yaş pasta tarifi ver bu tarifle nasıl yapalım bunu poff diyen olur diye.Buldum benimkine benzer bir tarif.

Yaş Pasta Tarifi

SADE NİŞASTALI PANDİSPANYA TARİFİ

MALZEMELER
4 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı nişasta
1 bu bardağı un
1 kabartma tozu ve vanilya

YAPILIŞI:
Yumurta ve şekeri köpürene kadar çırpıyoruz. Sonra diğer malzemeleri önce karıştırıp sonra yumurtaya ekliyoruz ve karıştırıyoruz.Yağlayıp unladığımız kalıbımıza döküp içini çekene kadar pişiriyoruz.
Harika yumuşacık ve havalı sünger gibi bir pandispanyamız oluyor.

ÇİKOLATALI PASTACI KREMASI TARİFİ

MALZEMELER:
1 litre süt
2 kaşık nişasta
2 kaşık un
10 kaşık şeker
2 yumurta sarısı
80 gr bitter çikolata
1 kaşık margarin

YAPILIŞI:
Tencereye önce kuru malzemeleri alıp karıştırıyoruz ( un,şeker,nişasta)Sonra yumurta sarılarını ve yavaş yavaş sütü ilave ediyoruz... Karıştırarak pişiriyoruz ve ocaktan alınca içine çikolatayı ve yağı ilave ediyoruz.Mikserin yüksek devriyle 5 dakika çırpıyoruz... Kremayı ne kadar çırparsak o kadar güzel olur....

PASTANIN YAPILIŞI:
Pandispanyamızı üç parçaya bölüyoruz.Aralarına pastacı kremasını ve damla çikolata, dilimlediğimiz muzu döşeyip diğer katını koyuyoruz
Bu şekilde hepsini döşedikten sonra krema sertleştirici ve 4 kaşık pudra şekeri ile çırptığımız kremayı üzerine kaplıyoruz. Süslemesi size kalmış...

I WİSH YOU A MERRY X-MASS
Yeni yıla çook var ama ruhuna uygun olsun her şey dedim :D